Kadın Dayanışma Vakfı olarak 2019 yılı Kasım ayında yayımladığımız ilk Yoksulluk Nafakası Araştırması, ortaya koyduğu nafaka türleri, nafaka miktarları, ödeme oranları ve boşanma davalarının gerisindeki toplumsal cinsiyete dayalı şiddet kamuoyunda önemli bir etki bıraktı. Ancak aksini gösteren sosyolojik verilere ve toplumsal tepkiye rağmen aradan geçen beş yılda mevcut yoksulluk nafakası düzenlemesi bir sorun olarak gösterilmeye devam ediyor, nafaka düzenlemesi tartışması sık sık raftan indirilerek Medeni Kanun alanındaki farklı değişiklik önerileri ile yeniden gündeme getiriliyor.
2024 yılında gerçekleştirdiğimiz Yoksulluk Nafakası Araştırması ile, kamuoyunu uzun süredir meşgul eden ve Ekim 2024’te başlayacak yeni yasama döneminde TBMM gündemine gelmesi beklenen yeni yoksulluk nafakası düzenlemesine ilişkin tartışmalara yeniden katkıda bulunmayı amaçladık. 2019 yılında daha kapsamlı bir düzenleme içinde yeniden ele alınacağı belirtilerek geri çekilen yoksulluk nafakası teklifi, 2022 yılından itibaren kadının soyadı, boşanmada kusur şartı, aile hukukunda arabuluculuk gibi birçok değişiklik içerecek kapsamlı bir Türk Medeni Kanunu “reform”u içinde tekrar konuşulmaya başlandı.
2021 yılında hukuka uygunluğu halen tartışma konusu olan bir Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından belirleyici bir düzenleme olan Türk Medeni Kanunu’nda yapılacak bu değişikliklere ilişkin kaygının artmasına sebep oldu. Bilindiği gibi, kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti ve ev içi şiddeti önlemeye yönelik uluslararası bir insan hakları düzenlenmesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı “ailenin korunması” politikası çerçevesinde savunuldu. Yoksulluk nafakasına yönelik değişiklik önerilerini başlatan 2016 Boşanmaların Önlenmesi Meclis Araştırma Komisyonu raporundan beri medeni hukuk reformlarını ve kadına yönelik şiddetle mücadeleyi bu politika belirliyor. Hazırlanan kanun teklifleri ve politika belgelerinde toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesiyle elde edilen hakların yok sayılabilmesi ise, korunması istenen ailenin geleneksel değerlerin hakim olduğu ataerkil aile olduğunu gösteriyor ve kadınların yaşamlarında hak kayıplarına neden oluyor.
Araştırmanın Kapsamı ve Metodu
2024 araştırmasında, 2019 araştırması, yeni istatistikler ve nafaka dava dosyaları üzerinden erişilen verilerle güncellendiği gibi, toplumsal cinsiyet karşıtı muhafazakâr aile politikaları açısından yoksulluk nafakası düzenlemesinin önemi 2019 sonrası yoksulluk nafakasına dair yapılan güncel tartışma ve öneriler ekseninde ele alınmaya çalışıldı.
Araştırmada 16 farklı ilde Aile/Asliye Hukuk Mahkemelerince görülmüş 155 adet boşanma davası ve boşanma sonrası açılan nafaka davası dosyalarını inceledik. Dosyaların 118’i hem boşanma hem nafaka davası olarak, 37’si ise yalnızca nafaka davası olarak açılmıştı.
Ayrıca yeni araştırmada dosya verileri nafaka davalarının tarafı kadınlarla yapılan görüşmelerle desteklenerek nafaka süreçlerine ilişkin gerçeklik tüm yönleriyle kamuoyunun bilgisine sunulmaya çalışıldı. İncelenen dosyalar ve kadınlarla gerçekleştirilen yarı yapılandırılmış görüşmeler MAXQDA programı ile nitel ve nicel analize tabi tutuldu.
Araştırma Sonuçları ve Değerlendirmelerimiz
- Araştırmada boşanma ve nafaka davaları ile cinsiyete dayalı şiddet arasında önemli bir ilişki tespit ettik. 2019 Araştırmasıyla kıyaslandığında 2024 Araştırması verilerinde şiddet iddiaları bakımından artış söz konusudur. İncelenen boşanma davası dosyalarının yüzde 88,4 gibi önemli bir oranında şiddet iddiası bulunuyor. Dosyalardaki şiddet iddialarının yüzde 97’si psikolojik şiddet, yüzde 73’ü fiziksel şiddet, yüzde 60’ı ekonomik şiddet, yüzde 17’si cinsel şiddet ve yüzde 1’i dijital şiddet iddiasıdır.
- İncelenen dava dosyalarında yüzde 25 oranında ceza soruşturması/kovuşturması bulunuyor. Yani araştırma sonuçlarına göre her dört nafaka davası dosyasından birinde ceza soruşturmasına konu toplumsal cinsiyete dayalı kadına yönelik ve ev içi şiddet söz konudur.
- Birçok dosyada kadınlar, eşlerinin kendilerini öldürmeye çalıştığını, evlilik içi tecavüze maruz kaldıklarını, hamile iken dahi fiziksel şiddet gördüklerini, eve kilitlendiklerini, psikolojik şiddet gördüklerini, sürekli aşağılamaya maruz kaldıklarını, borçlandırıldıklarını ve mallarını satmaya zorlandıklarını dile getirerek farklı şiddet iddialarında bulunmuşlardı. Dava dosyalarının yüzde 42’sinde 6284 sayılı Kanunun uygulaması doğrultusunda verilmiş kararlara rastladık.
- Kadına yönelik şiddet beyanı bulunan yargılamalarda güvenlik tehdidini ortadan kaldıracak -barınma ve kreş desteği gibi- önlemler alınmadan karar verilmemelidir. Nafaka ve diğer mali yükümlülükler belirlenirken iradenin özgürce oluşmasını sağlayacak önlemler alınmalıdır.
- Yargılama masrafları bakımından adli yardıma hükmedilen dosyaların oranı ise yüzde 34 olup bu kararların yüzde 96’sı kadınlar için verilmişti. Adli yardım kararı olmayan dosyaların dava masraflarının yüzde 29,03’ü kadınlar; yüzde 27,10’u ise erkekler tarafından ödenmişti. İki dosyanın masrafları ise davayı açan reşit çocuklar tarafından ödenmişti. Adli yardım al(a)mayanlar bakımından davalar açılırken ve dava süresince ödenmesi zorunlu mahkeme masrafları genellikle bağlanan nafaka miktarlarına oranla yüksektir. Dava masrafları yükselen enflasyon oranları ile birlikte artıyor.
- Araştırma kapsamında incelenen dosyalarda davalara taraf olan kadınların toplumsal konumları genel itibariyle erkeklerden geridir. Kadın ve erkekler arasında eğitim düzeyi bakımından tespit edilen paralellik ise meslek ve gelir düzeyi itibarıyla yaşanan uçurumu daha da ilginç kılıyor. Davalara taraf kadınların yüzde 2,7’si okuma yazma bilmezken, yüzde 13’ü ilkokul, yüzde 8,7’si ortaokul, yüzde 33,9’u lise, yüzde 30,4’ü üniversite, yüzde 6,5’i yüksek lisans mezunudur. Erkeklerin ise yüzde 15’i ilkokul, 11’i ortaokul, 30’u lise, yüzde 35’i üniversite ve yüzde 2’si yüksek lisans mezunudur. Dosyalardaki verilere göre işsiz kadınların oranı yüzde 48 iken erkeklerde bu oran sadece yüzde 9’dur. Dosyaların içeriklerindeki bilgilere göre, herhangi bir geliri olmayan erkeklerin oranı sadece yüzde 7 iken, kadınların yüzde 47’si herhangi bir gelire sahip değildir. Erkeklerin yüzde 80’i asgari ücret ve üzeri ücrete çalışırken bu oran kadınlarda yüzde 46’dan ibarettir. Araştırma sonuçlarına göre nafaka davalarına taraf olan kadınlar içinde işsiz olanların sayısı 2019 Araştırmasına göre yaklaşık üç kat fazladır.
- Boşanma ve nafaka davalarında, nafaka taleplerinin müşterek çocukların varlığı ile önemli ölçüde ilişkili olduğu anlaşıldı. İncelenen boşanma dosyalarında davaya taraf kadın ve erkeklerin sadece yüzde 14,41’inin müşterek çocuğu bulunmazken, yüzde 85,59’unun bir ya da daha çok müşterek çocukları bulunuyor. İncelenen dava dosyalarında müşterek çocukların velayetleri büyük oranda kadınlar tarafından talep edilmişti.
- İncelenen boşanma davası dosyalarındaki nafaka taleplerinin yüzde 62’si kadınlar için tedbir nafakası, yüzde 67’si yoksulluk nafakasıdır. Nafaka taleplerinin ağırlıklı olarak müşterek çocukların ihtiyaçlarına yönelik olduğu gözlenmektedir. Ergin olmayan ortak çocuk bulunan boşanma davası dosyaların yüzde 83’ünde çocuk için tedbir, yüzde 96’sında çocuk için iştirak nafakası talebi bulunmaktadır.
- Nafaka davalarına ilişkin kararlara bakıldığında ise her iki araştırmada da çocuklar için yapılan nafaka taleplerinin mahkemeler tarafından kabul oranının kadınların kendileri için talep ettikleri nafakalardan çok daha yüksek olduğu görüldü.
- Yargıtay’ın içtihadına rağmen, yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmemektedir. Enflasyon oranına paralel şekilde artan nafaka taleplerine mahkemeler cevap vermemiş ve nafaka miktarlarında anlamlı bir artış söz konusu olmamıştır. İncelenen dosyaların yüzde 48,72’sinde mahkemeler 501-1500 TL arasında yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir ve bu aralıktaki yoksulluk nafakalarının ortalaması 997,37 TL’dir. Tüm aralıklar için Mahkemelerce verilen yoksulluk nafaka miktarlarının ortalaması ise sadece 1.179,40 TL’dir. Bu ortalama mevcut asgari ücretin yüzde 6,9’una karşılık gelmektedir. Son açıklanan verilere göre (Ağustos 2024) ortalama yoksulluk nafakasının açlık sınırına oranı yüzde 6,21 yoksulluk sınırına oranı yüzde 1,87’dir. Kadınların tek başına yaşam maliyetine oranı ise yüzde 4,72’dir.
- Karşılaştırmalı verilerin ortaya koyduğu en çarpıcı sonuçlardan biri ise 2019 Yoksulluk Nafakası Aştırmasında hesaplanan nafaka miktarı ortalaması olan 370 TL’nin dolar bazında bugünkü karşılığının 2.188 TL oluşudur. Dolayısıyla 2019 koşullarında yetersiz olan nafaka tutarında artış olmamış aksine dolar bazında ciddi bir azalma meydana gelmiştir.
- 2019 Araştırmasında nafakanın ödenmemesinin en önemli nedeni nafaka yükümlüsünün isteksizliği olarak ortaya çıkarken, 2024 yılında en önemli neden kadınların, mal varlığı olmayan ya da düzenli çalışmayan erkeğin uygulayacağı şiddetten korktuğu için hakkını arayamaması olarak ortaya çıktı. Gerçekten de ödenmeyen nafakalar için icraya başvurma oranının beş sene içinde yüzde 44,3’ten yüzde 38’e düştüğünü gördük. Araştırma sonucuna göre, mahkemeler tarafından hükmedilen nafakaların yüzde 44’ü nafaka yükümlüleri tarafından ödenmemişti. Kadınların hükmedilen nafakaları tahsil edememesinin nedeni büyük oranda şiddet tehdididir. Nafaka tahsilatı Mahkemeler ve İcra Daireleri gibi devlet mercileri tarafından takip edilmelidir.
- Yoksulluk nafakası konusunda dile getirilen sorunların tamamının temelinde toplumdaki mevcut cinsiyet eşitsizliği ve hiyerarşisi yer alıyor. Yoksulluk nafakasından kadınların daha fazla yararlanıyor oluşu ancak kadınların eşit birer vatandaş konumunda bulunduğu, eğitim ve çalışma hakları konusunda eşit imkanlara sahip olduğu, evlilikle birlikle ücretsiz ev içi emeğin doğal yüklenicisi olarak görülmediği ve kamusal hayattan çekilmeye zorlanmadıkları zaman sorgulanabilir hale gelecektir.
- 2024 Yoksulluk Nafakası Araştırması yargı reformların sosyo-hukuki verilerle ve toplumsal cinsiyete dayalı bir bakış açısı ile planlanması ve mahkemelerce insanca yaşanacak bir miktarda nafakaya karar vererek nafaka ödememek için mal kaçıranların denetlenmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırıların son bulmalı ve kadına yönelik şiddetle yargısal düzeyde de etkili bir şekilde mücadele edilmelidir.
- İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararından sonra ailenin korunması odaklı bir şiddetle mücadele planı uygulanmaya başlandı. Devlet, kadına yönelik şiddet verilerini kamuoyu ile paylaşmadığı gibi bu veriler hakkında kanaat oluşturmayı sağlayabilecek adli istatistikleri de sınırlı şekilde yayımlıyor. Sözleşmeden çekilmenin ve ailenin korunması politikasının kadına yönelik şiddet üzerindeki etkisi ise veri paylaşımının yokluğundan dolayı belirsizdir. Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Aile Sosyal Hizmetler Bakanlığı toplumsal cinsiyete dayalı şiddete ilişkin veri toplamalı ve paylaşmalıdır.
- Yargılama süresinin uzunluğu hükmedilen nafaka miktarının düşük kalmasında çok önemli bir etken olduğunu gördük. Uzun yargılama nedeniyle usul hukukundan kaynaklanan hak kaybının önüne geçilebilmesi için nafaka davalarına ilişkin usul yeniden düzenlemeli, nafaka miktarı tarafların karar tarihindeki ekonomik koşullarına göre belirlenmelidir.
- Nafaka davalarının tarafı kadınlarla yapılan görüşmelerde kadınlar boşandıktan sonra, özellikle çocukları varsa bağımsız bir konut edinemediklerini, çalışsalar da ancak ailelerinden aldıkları sosyo-ekonomik destekle yaşamlarını sürdürdüklerini dile getirdiler.
- Nafaka yükümlüsünün mali gücü mahkemelerce, tarafların sunduğu deliller dışında mali veriler izlenerek res’en ayrıntılı şekilde araştırılmalıdır. Nafaka yükümlüsünün mali durumu değil nafaka alacaklısının ihtiyaçları öncelenerek, özellikle velayeti kadına bırakılan çocuk/çocuklar olduğunda asgari yaşam standardının altında yoksulluk ve iştirak nafakası belirlenmesi önlenmelidir.